168. Cennet Hakkında

O zaman havariler dediler: «Gerçekten sende Allah konuşuyor, çünkü insan senin konuştuğun gibi asla konuşmamıştır.»
İsa karşılık verdi: «Ben inanın ki, Allah beni îsrail ailesine göndermek için seçtiği zaman, bana apaçık bir aynaya benzeyen bir kitap verdi; o, benim kalbime o şekilde indi ki, konuştuğum şeylerin hepsi bu kitaptan geliyor. Ve, bu kitabın benim ağzımdan çıkması sona erdiği zaman, ben dünyadan yukarı alınacağım.»
Petrus karşılık verdi: «Ey muallim, senin şimdi söylediğin bu kitabta yazılı mıdır?»
îsa cevapladı: «Allah'ın ilmi ve Allah'a kulluk hakkında, insan bilgisi ve insanlığın kurtuluşu hakkında söylediğim her şey, hepsi benim încil'im olan bu kitabtan çıkar.»
Petrus dedi: «Onda Cennet'in ihtişamı (da) yazılı mıdır?»
İsa cevap verdi: «Dinleyin ve ben Cennet'in ne tür olduğunu ve kutsal kişilerle mü'minlerin orada nasıl sonsuz olarak kalacaklarını size anlatacağım; çünkü, bu Cennet'in en büyük nimetlerinden biridir; görüyorsunuz ki, her şeyin ne kadar büyük olursa olsun, madem ki bir sonu var, o halde küçüktür, hatta hiçtir.
«Cennet, Allah'ın nimetlerini depo ettiği yurttur; burada kutlu ve kutsanmışların ayaklarının bastığı yer öylesine kıymetlidir ki, bir dirhemi bin dünyadan daha değerlidir.
«Bu nimetler Allah'ın peygamberi babamız Davud tarafından görülmüştür, çünkü, Allah, Cennet'in ihtişamına baksın diye bunları kendisine göstermiştir. O, ardından kendine gelince, iki elleriyle gözlerini kapamış ve ağlıyarak demiştir: «Bu dünyaya daha fazla bakmayın ey benim gözlerim, çünkü her şey boş ve hiç bir iyi şey yok!»
«Bu nimetler hakkında îşaya peygamber demiştir: «Allah'ın sevdikleri için hazırladığı şeyleri insanın gözleri görmemiştir, kulakları işitmemiştir. însan kalbi de tasavvur etmiş değildir.» Neden bu tür nimetleri görmemişler, işitmemişler ve tasavvur etmemişlerdir biliyor musunuz? Şundan ki, burada aşağıda yaşarken, bu tür şeyleri müşahade edecek değerde değillerdir. Bu bakımdan, babamız Davud, onları gerçekten görmüşse de, size diyorum ki, onları insan gözüyle görmüş değildir; Allah ruhunu kendisine almış ve böylece Allah'la bir olarak, onları ilâhi ışıkla görmüştür. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, Cennet'in nimetleri sonsuz, insan ise sonlu olduğundan, küçük bir toprak kavanozun denizi içine alamayacağı gibi, insan da onları içine sığdıramaz.
«Öyleyse bakın ki, dünya her şeyin meyve verdiği yaz vakti ne kadar da güzeldir! Vakti gelen hasat nedeniyle sarhoş olan şu köylü, emeklerini son derecede sevdiği için vadileri ve dağları türküleriyle çınlatır. Şimdi, onları yapana yakışan meyvelerle her şeyin yüklü olduğu Cennet'e yükselt bakalım aynı şekilde kalbini.
«Allah sağ ve diridir ki, Cenneti bilmek bakımından bu kadarı yeterlidir. Öyle ki, Allah, Cennet'i kendi nimetlerinin yurdu olarak yaratmıştır. Şimdi ölçüsuz derecedeki iyiliğin, ölçüsüz derecede iyi şeyleri olmayacağını mı düşünüyorsunuz? Veya, ölçüsüz derecedeki güzelliğin ölçüsüz derecede güzel şeyleri olmayacağını mı? Sakının ki, eğer olmayacağını düşünürseniz, büyük hata işlersiniz.»

169.-170.

Allah, kendine inanarak kulluk edecek olan insana şöyle der: «Senin yaptıklarını biliyorum, sen Benim için çalışıyorsun. Ebediyyen sağ ve diriyimdir ki, senin sevgin Benim nimetimi   aşmayacaktır.   Madem kendini Benim eserim bilip, Bana yaratıcın Allah olarak kulluk edersin, ve madem, Bana inanarak kulluk etmek için Ben'den rıza ve merhametten   başka bir şey istemezsin; madem, Bana sonsuza değin kulluk etmek arzusuyla Bana kulluğa bir son vermezsin, ben de işte aynen böyle yapacak ve seni, Allah'mışsın, benim dengimmişsin gibi ödüllendireceğim. Ellerine yalnızca Cennet'in bol nimetlerini koymakla kalmayacak, aynı zamanda sana kendim de bir hediye vereceğim; şöyle ki, nasıl sen ebediyyen Benim kulum olmak istiyorsan, ben de senin ücretini ebedî yapacağım.»

171.

«Cennet hakkında ne düşünürsünüz?»   dedi İsa havarilerine. Böylesi zenginlik ve nimetleri kavrıyabilecek bir akıl var mıdır? İnsanın Allah'ınki kadar geniş bilgisi olmalı ki, Allah'ın kullarına vermek istediği şeyleri bilebilsin.
«Hirodes   gözde baronlarından birine   bir hediye verirken, hangi türde hediye verir, hiç gördünüz mü?
Yuhanna karşılık verdi: «İki kez gördüm; emin olun ki, onun verdiği şeyin onda biri yoksul bir adama yetecektir.»
İsa dedi: «Ya yoksul bir adam Hirodes'e hediye verecek olsa, ne verir ona?»
Yuhanna cevap yerdi: «Bir veya iki metelik.» «Şimdi, bu sizin cennet hakkındaki bilgiyi ~etüd edeceğiniz kitabınız olsun» (dedi İsa) «çünkü, Allah'ın insana bedeni için bu dünyada verdiği şeylerin hepsi, sanki Hirodes'e yoksul bir adamın bir metelik vermesi gibidir ama, Allah'ın bedene ve ruha Cennet'te vereceği şeyler, Hirodes'in sahip olduğu herşeyi, hatta hayatını hizmetçilerinden birine vermesi gibidir.»

172.

«Allah, kendisini sevene ve inanarak kulluk edene şöyle der: «Git ve denizin kumlarına bak ey kulum, ne kadardır? Öyleyken, eğer deniz sana tek bir kum taneciği verecek olsa, bu sâna az gelmez mi? Mutlaka, öyle. Ben, Yaratıcın sağ ve diriyimdir ki, bu dünyada yeryüzünün tüm reislerine ve krallarına verdiğim şeylerin tümü, sana Cennetimde vereceğim şeylere oranla, denizin sana verdiği bir kum taneciğinden daha azdır.»

173. "Bedenimiz Cennete Girecek mi?"

«O halde» dedi Isa, «Cennetin bolluğunu siz gözönüne getirin. Çünkü eğer Allah bu dünyada insana bir kaç gramlık mal vermişse. Cennette on yüz bin yük verecektir. Bu dünyadaki meyvelerin miktarını; yiyeceklerin miktarını, içeceklerin miktarını ve insana verilen şeylerin miktarını düşünün. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, insan bir kum taneciği aldıktan sonra, denizde nasıl halâ daha ne kadar kum kalıyorsa, aynen bu şekilde (Cennet'teki) yemişlerin miktarı ve niteliği, burada yediğimiz yemişlerin türünü aşacaktır. Ve, Cennet'teki diğer şeyler de böyledir. Olmadı, hattâ, bakın size diyorum ki, bir dağ altın ve inci, bir karıncanın gölgesinden ne kadar kıymetliyse, Cennet'in nimetleri de, dünyadaki reislerin sahip oldukları ve dünyanın sona ereceği Allah'ın mahkemesine kadar sahip olacakları nimetlerin tümünden aynı şekilde kıymetlidir.»
Petrus karşılık verdi: «Öyle de, şimdi bizim sahip olduğumuz bedenimiz Cennet'e girecek mi?»
îsa cevap verdi: «Dikkat et ki Petrus, aman bir sadukî olmayasm; çünkü sadukiler, bedenin yeniden dirilmeyeceğini ve meleklerin olmadığını söylerler. Bu bakımdan, onların bedeni ve ruhu Cennet'e girmekten yoksundur ve onlar bu dünyada meleklerin hizmetinden de yoksundurlar. Belki de, Allah'ın peygamberi ve dostu Eyüb'ü, onun ne dediğini unutmuşsunuzdur: «Biliyorum ki, Allah'ım sağ ve diridir; ve Son Gün yeniden bedenimle birlikte kalkacak ve Kurtarıcı'm Allah'ı gözlerimle göreceğim.»
«Ama inanın bana, bizim bu bedenimiz öylesine paklanacaktır ki, şimdi sahip olduğu şeylerden tek bir mala bile sahip olmayacaktır; çünkü bütün kötü arzulardan arınacak ve Allah onu, Adem'in günah işlemeden önceki durumuna getirecektir.»
«îki insan bir efendiye tek ve aynı işte hizmet eder. Biri yalnızca işi seyreder ve ikinciye emirler verir, ikinci de birincinin emrettiği herşeyi yerine getirir. Size adaletli gelir mi diyorum, efendinin, yalnızca seyredip emirler vereni ödüllendirmesi ve kendini çalışarak yoranı evinden çıkarıp atması? Mutlaka hayır.»
«Öyleyse, Allah'ın adaleti bunu nasıl götürecektir? Ruh ve beden insanın nefsiyle birlikte Allah'a hizmet eder; yalnızca ruh seyreder ve hizmet emri verir. Çünkü, ruh yemek yemez, oruç tutmaz, yürümez, soğuğu ve sıcağı duymaz, hasta olmaz ve öldürülmez, çünkü ruh ölümsüzdür; o, bedenin her bir uzvunda çektiği bu bedeni acıların hiç birini çekmez. O halde, hak mıdır ki, kendini Allah'a hizmet ederek bu kadar yoran beden değil de, yalnızca ruh Cennet'e girsin?»
Petrus karşılık verdi: «Ey muallim, beden ruha günah işlettiğinden Cennet'e konmamalıdır.»
îsa cevap verdi: «Şimdi, beden ruh olmadan nasıl günah işler ki? Bu kesinlikle imkânsızdır. Bu nedenle, Allah'ın rahmetini bedenden çekmekle sen ruhu Cehennem'e mahkûm ediyorsun.»

174.

«Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, Allah'ımız rahmetini günahkâra va'd ederek der: «Günahkârın günahına ağlayacağı şu saatte, Kendi üzerime yemin ederim ki, onun kötülüklerini artık hiç hatırlamayacağım.»
«Şimdi, eğer beden oraya gitmeyecekse, Cennet'in yiyeceklerini kim yiyecektir? Ruh mu? Emin olun ki değil. Çünkü o manevîdir.»
Petrus karşılık verdi: «O halde, kutsananlar Cennet'te yiyecekler, ama pislik olmayacaksa, yemekler nasıl boşaltılacaktır?»
İsa cevap verdi: «Şimdi eğer yemez içmezse insan nasıl nimetlendirilir? Yüceltilen şeye oranla yüceltmede bulunulmasının uygun olduğu açıktır. Fakat sen Petrus, böyle yemeğin pislik şeklinde boşaltılacağını düşünmekle yanılgıya düşüyorsun, çünkü bu beden şimdi bozulabilen yemekler yiyor ve bundan dolayı da kokuşma ve çürüme ortaya çıkıyor; ama Cennet'te beden bozulmayacaktır, ölümsüz ve her türlü dertten kurtulmuş olacaktır; ve hiç bir kusurlu yanı olmayan yemekler herhangi bir kokuşma veya çürüme hasıl etmeyecektir.»

175.

«Allah, fasık/facir üzerine nefret yağdırarak İşaya Peygamber'e şöyle der: «Kullarım Benim evimde Benim soframda oturacaklar, neşeyle, mutluluk içinde ve harp ve org sesleriyle yiyip içecekler ve onlara hiç bir ihtiyaç hissettirmeyeceğim. Fakat, siz Benim düşmanım olanlar, Benden uzağa atılacaksınız ve orada, Benim kullarımın hepsi sizi hor görürken, sefillik içinde helak olacaksınız.»

176.

«Onlar yiyip içecekler» sözü ne demeye gelir? dedi îsa havarilerine. «Emin olun ki, Allah açık konuşuyor. Fakat, bu kadar meyve ile birlikte, Cennet'teki dört kıymetli şarap (içecek) ırmağı hangi amaca (yöneliktir)? Kesinlikle Allah yemez, melekler yemez, ruh yemez, nefis yemez, ama bizim vücudumuz olan beden (yer). Bu bakımdan, Cennet'in ihtişamı içinde yemekler beden içindir; Allah, meleklerin konuşması ve kutsanmış ruhlar da nefs ve ruh için. Bu ihtişam, (Allah her şeyi Kendi sevgisi için yarattığından) her şeyi herhangi bir diğer yaratıktan daha iyi bilen Allah'ın Elçisi tarafından açıklanacaktır.»
Bartalemus dedi: «Ey muallim, Cennet'in ihtişamı herkes için eşit mi olacak? Eğer eşitse, bu adaletli olmayacaktır; eşit değilse daha az olan daha çok olanı kıskanacaktır.»
İsa cevap verdi: «Eşit olmayacaktır, çünkü Allah adildir; ve herkes de razı olacaktır. Çünkü, orada kıskançlık yoktur. Söyle bana Bartalemus: Pek çok hizmetçileri olan bir efendi var ve hizmetçilerin hepsini aynı elbiseyle giydiriyor. O zaman, kendilerine çocuk elbisesi giydirilen çocuklar, yetişkinlerin kıyafetinde olmadıkları için üzülürler mi? Emin ol ki tam tersine, eğer büyüklerin geniş elbiselerini giymiş olsalardı öfkelenirlerdi, çünkü, elbiseler kendi bedenleri ölçüsünde olmadığından, kendileriyle alay edildiğini düşünürlerdi.
«Şimdi Bartalemus, kalbini Cennet'te Allah'a yükselt ve bütün bir ihtişamın bîrine daha çok, diğerine daha az da olsa, hiç bir kıskançlık doğurmayacağını göreceksin.»

177.

O zaman bu, (satırlar) ı yazan dedi: «Ey muallim, bu dünyanın aldığı gibi, Cennet'te güneş'ten ışık alır mı?»
îsa cevap verdi: «Allah bana şöyle dedi ey Barnabas: «Siz günahkâr insanların oturduğu dünyanın, sizin yararınız ve mutluluğunuz için güneşi, ayı ve kendisini süsleyen yıldızları vardır; çünkü bunu Ben yarattım.»
«Düşünün o halde, benim mü'min kullarımın oturduğu ev daha iyi olmayacak mıdır? Böyle düşünmekle mutlaka hata ediyorsunuz; çünkü Ben, sizin Allah'­ınız Cennet'in güneşiyim ve benim Elçim her şeyi benden alan aydır; ve yıldızlar, size irademi tebliğ eden peygamberlerimdir. Bu bakımdan, benim mü'min kullarım (burada) benim sözümü peygamberlerimden almış oldukları gibi, nimetlerimin Cennet'inde de, mutluluk ve sevinci aynı şekilde yine onların aracılığıyla alacaklardır.»

178.

«

Cennet'i bilmeniz için bu kadarı size yetsin.» dedi İsa. Bunun üzerine, Bartalemus yeniden dedi: «Ey muallim, size bir kelime daha sorsam; bana sabr edin.»
îsa karşılık verdi: «Ne arzu ediyorsun, söyle.»
Bartalemus dedi: «Cennet mutlaka büyüktür; çünkü, içinde böylesine büyük iyilikler var, o halde büyük olmalı.»
îsa cevap verdi: «Cennet öylesine büyüktür ki, kimse onu ölçemez. Bakın, size diyorum ki, gökler dokuzdur, aralarına, birbirlerinden bir insanın beş yüz yıllık yolculuğu kadar uzak olan gezegenler yerleştirilmiştir;   ve yeryüzü de   aynı şekilde birinci gökten beşyüz yıllık yolculuk kadar uzaktır.
«Ama, birinci göğü ölçerken durun daha, o yeryüzünden, tüm yeryüzünün bir kum taneciğinden büyük olduğu oranda büyüktür. îkinci gök birinciden bu şekilde büyük, üçüncü ikinciden ve son göğe kadar biri diğerinden aynı şekilde büyük ola ola gider. Ve, bakın size diyorum ki, tüm yeryüzü bir kum taneciğinden nasıl büyükse, Cennet'te tüm yeryüzü ve tüm göklerin (toplamından) o şekilde büyüktür.»
O zaman Petrus dedi: «Ey muallim, Cennet Allah'tan büyük olmalı, çünkü Allah onun içinde görünecektir.»
îsa karşılık verdi: «Ağzını kapa Petrus, çünkü farkında olmadan küfre gidiyorsun.»

179.

O zaman melek Cebrail Isa'ya gelerek, ona güneş gibi parlayan ve içinde şu sözlerin yazılı olduğu görülen bir ayna gösterdi: «Ebediyyen sağ ve diriyimdir ki, nasıl Cennet tüm göklerden ve yeryüzünden ne kadar daha büyükse, ve nasıl tüm yeryüzü bir, kum taneciğinden ne kadar daha büyükse, ben de aynı şekilde Cennet'ten o kadar büyüğüm; ve denizin sahip olduğu kum tanecikleri kadar, denizdeki su damlaları kadar, yerdeki otlar kadar, ağaçlardaki yapraklar kadar, hayvanlardaki deriler kadar; gökleri ve Cennet1eri ve daha (başka şeyleri) dolduracak kum taneciklerinin sayısı kadar (Cennet'ten büyüğüm).»
Sonra îsa dedi: «Ebediyyen Aziz ve Sübhan olan Allah'ımıza ta'zimde bulunalım.» Bunun üzerine yüz kez rükûya vardılar ve dua ederek secdeye kapandılar.
Bu şekilde ibadet eda edilince, İsa Petrus' u çağırıp, O'na ve tüm havarilere görmüş olduğu şeyleri söyledi ve Petrus'a dedi: «Tüm yeryüzünden daha büyük olan senin ruhun, bir, gözle tüm yeryüzünden bin kez daha büyük olan güneşi görüyor.»
«Doğru» dedi Petrus.
O zaman İsa dedi: «Aynen böyle. Cennet (gözüy) le Yaratıcımız Allah'ı göreceksin.» Ve îsa bunu deyip, İsrail ailesi ve kutsal şehir için dua ederek, Rabbunız Allah'a şükretti. Ve, herkes karşılık verdi: «Amin, Rabb.»

180.

Bir gün, îsa Süleyman (mabedi) verandasında otururken, yanına yazıcılar geldi ve içlerinden halka hitap eden birisi kendisine dedi: «Ey muallim, ben bu insanlara defalarca hitap ettim, aklımda kitaptan anlayamadığım bir bölüm var.»
İsa karşılık verdi: «Nedir o?»
Yazıcı dedi: «Allah'ın babamız İbrahim'e söylediği şu, «Ben senin büyük ödülün olacağım» (sözü). Şimdi, insan (böyle bir ödülü) nasıl hak edebilir?»
O zaman îsa ruhen sevindi ve dedi: «Eminim ki sen Allah'ın melekûtundan uzak değilsin. Beni dinle, bu öğretinin anlamını sana anlatacağım. Allah, sonsuz, insan sonlu olduğundan, insan Allah'ı hak edemez ve senin kuşkun bu mudur kardeş?»
Yazıcı ağlayarak cevap verdi: «Rab, sen benim kalbimi biliyorsun; o halde konuş, çünkü benim ruhum senin sesini duymak arzu ediyor.»
O zaman îsa dedi: «Allah sağ ve diridir ki, insan her an aldığı küçük bir nefesi de hak edemez.»
Bunu duyan yazıcı kendinden geçti ve havariler de aynı şekilde hayrete düştüler, çünkü îsa'nın, Allah sevgisi için ne verirlerse, onun yüz katını alacaklarını söylediğini hatırlıyorlardı.
Sonra İsa dedi: «Eğer biri size yüz altın kuruş ödünç verse ve siz de bu kuruşları harcasanız, sonra bu adama, «ben sana kurumuş bir bağ yaprağı veriyorum; bu nedenle bana evini ver, çünkü onu hak etmiş oluyorum» diyebilir misiniz?»
Yazıcı cevap verdi: «Asla Rab, çünkü o önce borcunu ödemeli ve sonra da, herhangi bir şey isteyecekse iyi şeyler vermelidir, ya bozulmuş bir yaprak ne işe yarar ki?»

181.

Isa karşılık verdi: «İyi söyledin ey kardeş; o halde söyle bana, insanı hiç yoktan yaratan kimdir? Mutlaka Allah'tır, aynı zamanda ona yararlanması için tüm dünyayı da vermiştir. Ama insan, günah işleyerek bunu tümüyle harcamıştır, çünkü, günahtan dolayı tüm dünya insanın aleyhine döndü ve insanın sefilliği içinde, Allah'a günahla bozulmuş amellerinden başka verecek hiç bir şeyi yoktur. Çünkü, her gün günah işlemekle, kendi amelini bozmaktadır, bu nedenle îşaya peygamber der: «Bizim takvamız bir aybaşı bezi gibidir.»
«O hâlde, tatmin etmekten uzak olan insan nasıl hak sahibi olabilir? Olur ya, insan günah işlemiyor mu diyelim? Allah'ımızın peygamber Davud aracılığıyla  söyledikleri açık seçiktir.-   «Muttaki bir günde yedi kez düşer» öyleyse, muttaki olmayan ne kadar düşer? Ve, eğer bizim takvamız lekeliyse, takvasızlığımız ne kadar da iğrençtir! Allah sağ ve diridir ki, bir insanın, «hak ederim» sözünden daha çok kaçınması gereken başka bir şey yoktur. Bir insan, elinin yaptıklarını bilsin, kardeş, o zaman hakkını hemen görecektir. İnsandan çıkan her iyi şeyi, gerçekten insan yapıyor değildir, ama onu kendisinde yapan Allah'tır; çünkü varlığı kendisini yaratmış olan Allah'ındır. însanın yaptığı, yaratıcısı Allah'a karşı çıkmak ve günah işlemektir, böylece de o, ödülü değil, azabı hak eder.»

182.

«Dediğim gibi, Allah insanı yalnızca yaratmakla kalmamış, aynı zamanda onu tastamam yaratmıştır. Ona tüm dünyayı vermiştir. Cennet'ten ayrıldıktan sonra kendisine korumak için iki melek vermiş, ona peygamberler göndermiş, ona kanunu bahşetmiş, imanı bahşetmiş, her an onu şeytandan korumakta, ona Cennet vermek istemektedir; hattâ insana Kendisi'ni vermek istemektedir. O halde borcun büyüklüğünü düşünün! Hiç yoktan kendiniz gibi insanlar yaratmak, bir dünya ve Cennet'le birlikte, hatta Allah'ımız gibi, büyük ve iyi bir Allah'la birlikte, Allah'ın gönderdikleri kadar peygamberler yaratmak ve her şeyi Allah'a vermek borcu tehir edilmekte ve size yalnızca Allah'a şükretme zorunluluğu kalmaktadır. Fakat tek bir sinek yaratamadığınız için ve her şeyin Rabb'ı olan Allah'tan başka (tanrı olmadığından), borcunuzu nasıl tehir edebileceksiniz? Emin olun ki, eğer bir insan size yüz altın kuruş ödünç verecek olsa, geri yüz altın kuruş vermek zorunda olursunuz.
«İşte kardeş, bunun anlamı şudur ki, Cennet'in ve her şeyin Rabb'ı olan Allah istediğini diyebilir; ve her ne isterse verebilir. Bu bakımdan, O İbrahim'e «Ben senin büyük ödülün olacağım» dediği zaman, İbrahim, Allah benim ödülümdür» değil, «Allah benim hediyem ve borcumdur» diyebildi: Sen de insanlara hitap ederken ey kardeş, bu bölümü işte böyle açıklamalısın; yani, eğer insan iyi çalışırsa, Allah şu şu şeyleri insana verecektir (demelisin).
Ey insan, Allah'ın sana konuşacağı ve «Ey benim kulum, benim sevgim için iyi işler yaptın; ben Allah'ından nasıl ödül istersin?» diyeceği zaman, sen cevap ver: «Rabb, ben Senin ellerinin eseri olduğumdan, bende şeytan'ın sevdiği günahın bulunması yakışık almaz. Bu nedenle Rabb, kendi azametin için, ellerinin eserlerine merhamet et.»
Ve Allah, «Seni bağışladım, şimdi de seni ödüllendirmek istiyorum» derse cevap ver: «Rabb, yaptıklarım için ben ceza hak ettim, ve Sen ise yaptıkların için ululanmayı hak ettin. Rabb, bende yapmış olduğum şeyleri cezalandır ve Kendi yaptığın şeyleri ise kurtar.»                       
Ve eğer Allah, «Günahın için kendine hangi ceza uygun görünüyor?» derse, sen cevap ver: «Ey Rabb, tüm fa sık/facirlerin çekeceği kadar.»
Ve eğer Allah, «Neden bu kadar büyük bir ceza istersin, ey benim mü'min kulum?» derse, cevap ver: -Çünkü,   onların hepsi senden benim aldığım kadar çok şey almış olsalardı, sana benden daha çok inançla kulluk ederlerdi.»
Ve eğer Allah, «Bu cezayı ne zaman ve ne kadar süreyle almak istersin?» derse, cevap ver: «Şimdi ve sonsuza değin.»
Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, böyle bir insan Allah'ı tüm kutsal meleklerinden daha çok hoşnut edecektir. Çünkü, Allah gerçek alçak gönüllülüğü sever ve gururdan nefret eder.»
Sonra, yazıcı Isa'ya teşekkür etti ve dedi: «Rab, haydi hizmetçinin evine gidelim. Çünkü, hizmetçin sana ve havarilerine yemek verecektir.»
İsa karşılık verdi: «Bana 'Rab' değil de, «kardeş» diyeceğine söz verdiğin zaman oraya gelecek ve sen hizmetçim değil, kardeşimsin diyeceğim.»
Adam söz verdi ve İsa da onun evine gitti.